ANASAYFA / Başkandan Haberler / Başkanlık Sistemi Referandumu Toplantısı Konuşması
Başkanlık Sistemi Referandumu Toplantısı Konuşması
ÖZ ORMAN-İŞ BASIN MÜŞAVİRLİĞİ - 09.04.2017 14:15

Başkanlık Sistemi Referandumu Toplantısı Konuşması

09.04.2017 14:15

Saygıdeğer TBMM İdare Amirimiz,

Değerli milletvekilleri,

Siyasî partilerimizin kıymetli temsilcileri,

Yerel yönetimlerde hizmet veren değerli belediye başkanlarımız,

Sayın kamu yöneticileri,

Basınımızın saygıdeğer temsilcileri,

Değerli emekçiler,

Muhterem vatandaşlarım…

Sözlerime, sizleri sevgi, saygı ve muhabbetle selamlayarak başlıyorum.

Bir hafta sonra, bir Anayasa değişikliğini oylamak için sandık başına gideceğiz.

Bu oylama, sıradan bir ‘tercih belirleme’nin çok ötesinde anlamlar taşımaktadır.

Deyim yerindeyse, sadece Türkiye Cumhuriyeti tarihinin değil; milletimizin bütün tarihinin en önemli kararlarından birini oylayacağız.

Bu sözümü, bilhassa altını çizerek söylüyorum: oylayacağımız ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ getiren Anayasa değişikliği, Türk tarihinin en önemli değişim ve idarî düzenlemelerinden birisi olacaktır.

Saygıdeğer konuklar…

Bu genel girişten sonra, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi düzenlemesine bakışımızı ve neden ‘EVET’ dediğimizi açıklamak istiyorum…

Türkiye, geride bıraktığımız 94 yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca, adına ‘Parlamenter Sistem’ denilen mevcut idarî sistem yüzünden büyük sıkıntılar yaşadı.

Bu sistem, sürekli ‘siyasî istikrarsızlık’ üretti.

94 yıllık Cumhuriyet tarihimizde, 65 hükümet gelip geçti.

Şöyle bir düşünürsek, her 17 ayda bir hükümet değiştirmişiz.

Bir hükümet, 17 ay içinde hangi kalıcı icraatı yapabilir?

Ayrıca, geçmişte Cumhurbaşkanları ile Başbakanlar arasındaki çatışma ve kavgalara tanık olduk.

Bu sistemin ürettiği siyasî kriz ve istikrarsızlıkların faturasını, millet olarak hep birlikte ödedik, ödemeye devam ediyoruz.

Oysa Türkiye, sistem tartışmalarını geride bırakıp, istikrarlı bir siyasî sistem kurabilmiş olsaydı, bugün millî gelirimiz 10 bin dolarlar seviyesinde değil; muhtemelen 25 bin dolarlar düzeyinde olacaktı.

Mevcut Parlamenter Sistem, siyaseti silik ve etkisiz hale getirmenin yanında, Cumhuriyet tarihine sığan 4 askerî darbeye ve sayısını dahi bilmediğimiz darbe teşebbüsüne zemin hazırladı.

Eğer daha da gerilere gidip, tarihimize bir göz atarsak;

Kuralları belirlenmeyen, istikrarı hedeflemeyen ve millî iradeye dayanmayan iktidar kavgaları yüzünden, 15 büyük imparatorluğumuzun ve bundan çok daha fazla sayıda devletimizin yıkılıp gittiğini görürüz.

Evet…

Şeksiz-şüphesiz millet iradesine dayanmayan veya kuralları sağlıklı belirlenmeyen ‘iktidar değişimleri’ yüzünden, tarihimizde nice taht kavgaları yaşandı…

Millî iradeye dayanmayan iktidar hesapları sebebiyle, bu ülkenin Başbakanları ve bakanları idam edildi.

Parlamenter Sistem, siyasî iktidarın el değiştirmesini ‘seçim’ unsuruna bağlamış olsa da, ‘siyasî istikrarsızlık’ ve ‘millet iradesinin eğilip-bükülmesi’ sorunlarını gidermeye yetmedi.

İşte bu ve daha birçok gerekçeyle, Türkiye’nin bir ‘makas değiştirmeye’ ve ‘vites yükseltmeye’ ihtiyacı bulunuyor.

Artık bu millet, seçim sandığında ortaya koyduğu iradenin, birtakım hukukî ve siyasî mekanizmaların içinde eğilip bükülmesini istemiyor.

Bu millet, sandıkta verdiği vekâletin, 5 yıl boyunca, suiistimal edilmeden kullanılmasını ve 5 yılın sonunda da, seçtiği kişilerin gelip hesap vermesini istiyor.

Bu ülkenin, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamak için, istikrarlı bir siyasî yönetim sistemine ihtiyacı vardır.

Bunu sağlayacak olan da, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’dir.

Çünkü bu sistem;

  • Sandıktan net ve kesin olurak bir Hükümet Başkanı çıkmasını sağlayacaktır
  • Hükümetin kurulmasındaki belirsizlikleri ortadan kaldıracaktır
  • Hükümet krizleri ve koalisyon pazarlıklarına son verecektir
  • Millet iradesinin, eğilip-bükülmeden iktidara yansımasına imkân verecektir
  • Seçilmiş Lider ile atanmış bürokrasi arasındaki iktidar çekişmelerini bitirecektir
  • Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki muhtemelen çatışmalara son verecektir
  • Yasama ve Yürütme erklerinin ayrı ayrı seçilmesi sayesinde, çağdaş demokrasinin temel ilkesi olan ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesi hayat bulacaktır

 Saygıdeğer konuklar…

Şimdi bir an düşünelim…

Yürürlükte olan Parlamenter Sistemde, sandığa gittiğimiz zaman, bizler neyi oyluyoruz?

Acaba, Türkiye’yi 5 yıl yönetecek hükümeti kuracak olan Başbakana mı oy veriyoruz?

Yoksa, Hükümeti oluşturacak bakanları mı seçiyoruz?

Aslında hiç birini yapmıyoruz…

Sadece, Yasama organı üyelerini, yani milletvekillerini seçiyoruz.

Zaten o yüzden, yapılan seçimlerin adına ‘Milletvekili Genel Seçimleri’ denmektedir.

Yani biz sandığa gittiğimizde, yalnızca ‘Yasama’ erki için oy veriyoruz.

Sonra Yasama erki içinden bir Başbakan adayı ve Hükümet çıkarmaya çalışıyoruz.

Güçlü ve karizmatik liderler olduğunda, Parlamento içinden hükümet çıkarmak nispeten kolay olsa da, çoğu zaman, Meclis’ten hükümet çıkarma meselesi, büyük krizlere sebep oluyor.

Maalesef 94 yıllık Cumhuriyet tarihimiz, işte bu Parlamenter Sistem yüzünden, adeta bir ‘siyasî krizler tarihi’ gibidir.

Saygıdeğer misafirler…

Ben bir vatandaş, bir seçmen olarak; Yasama organında görev yapacak vekillerimi seçebildiğim gibi, beni yönetecek Yürütme organının Başkanını da bizzat kendim seçmek istiyorum.

Demokrasi de bunu gerektirir.

Önümüze sadece ‘Yasama’ seçimi sandığı konulmasını yeterli bulmuyoruz.

Yürütmenin, yani Hükümetin Başkanını da, özgür irademizle ve Yasama’dan bağımsız seçmek istiyoruz.

Çünkü;

Seçmen olarak, Meclis için falanca partinin gösterdiği milletvekili adayını uygun bulurken, Hükümeti kuracak liderlikte ise başka bir partinin gösterdiği adayı doğru bulabiliriz.

Oysa şimdiki sistemde, böyle ikili bir tercih yapma hakkımız bulunmuyor.

İşte… 16 Nisan’da oylayacağımız Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, biz vatandaşlara bu hakkı veriyor.

16 Nisan’da sandıktan çıkacak ‘EVET’le birlikte, vatandaşlar olarak, Yasama ve Yürütme organlarını ayrı ayrı seçebilme imkânına kavuşacağız.

Esasen Türkiye, yerel yönetimler bazında, zaten ‘Başkanlık Sistemi’ni uzun yıllardır uyguluyor.

Yerel seçimlerde sandığa gittiğimizde;

Belediye Başkanı için ayrı, Belediye Meclisi için ayrı, İl Genel Meclisi için ayrı, muhtarlık için ayrı oy kullanıyoruz.

Hatta Büyükşehirlerde yaşıyorsak, Büyükşehir Belediye Başkanlığı için de ayrıca oy kullanıyoruz.

Mesela;

Belediye Başkanı olarak falan partinin gösterdiği adayı isabetli görürken; Belediye Meclisi için başka bir partinin aday listesini tercih edebiliyoruz.

Büyükşehir Belediyesi için falan partinin adayını desteklerken, ilçe belediyesi için diğer bir partinin adayına oy verebiliyoruz.

Her şeyden önemlisi, seçimden ‘Belediye Başkanı çıkacak mı?’ gibi bir endişemiz olmuyor.

Her hâlükârda, adaylardan birisi Belediye Başkanı olarak seçiliyor.

Böyle olunca da, Belediye Başkanının göreve başlaması için koalisyona filan ihtiyaç kalmıyor.

16 Nisan’da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi onaylandığında, tıpkı belediyelerde olduğu gibi, Genel Yönetim için de, Hükümeti ve Parlamentoyu ayrı ayrı seçme hakkımız olacak.

Saygıdeğer konuklar…

Bu noktada, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, Cumhurbaşkanının ‘partili’ olmasıyla ilgili tartışmalara dair kanaatimizi de arz etmek istiyorum.

Seçilecek Cumhurbaşkanının ‘partisiz-tarafsız’ olmasının iki büyük sakıncası olacaktır.

Birincisi; Cumhurbaşkanı, eğer arkasında partisinin siyasî desteği yoksa, kararlı ve cesur icraat yapamaz.

İkincisi; eğer Cumhurbaşkanı partisiz-tarafsız olursa, bir sonraki seçimde aday olmazsa, geride kalan 5 yıllık icraatın hesabını verecek kimse olmaz.

Öyle ya; 5 yıllık icraatın sahibi olan Cumhurbaşkanı, yeniden aday değilse…

Partisiyle de ilişkisi kesilmişse…

O Cumhurbaşkanını aday göstermiş olan parti, “Seçildikten sonra bizimle ilişkisi kesildi; dolayısıyla icraatlarından biz sorumlu değiliz.” deme hakkına sahip olur.

O bakımdan, seçilecek Cumhurbaşkanının partisiyle ilişkisi mutlak suretle devam etmelidir.

Elbette, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne ‘EVET’ demek için başka gerekçelerimiz de vardır.

Fakat, bize tanınan süre ve diğer konuşmacıların söz hakkına saygının gereği olarak, fazlaca ayrıntıya girmek istemiyorum.

Saygıdeğer konuklar…

Bununla birlikte, Genel Başkanı olduğum Öz Orman-İş Sendikası tarafından yaklaşık 1 ay önce Ankara’da gerçekleştirilmiş olan büyük bir uluslararası toplantıdan da kısaca söz etmek istiyorum.

2-4 Mart 2017 tarihlerinde, ‘15 Temmuz Darbe Girişimi-Küresel Satranç’ konulu bir Uluslararası Demokrasi Kongresi yaptık.

Bu kongreye, 43 ülkeden 150 dolayında sendika ve konfederasyon yöneticisi katıldı.

2 Mart günü ATO Kongre Merkezindeki açılış toplantımıza, Türkiye’nin her köşesinden, 4 binden fazla orman ve tarım emekçimiz de katıldı.

Sayın Başbakanımız Binali Yıldırım Beyefendi, açılış toplantımızı onurlandırdı.

3 ve 4 Mart günlerindeki panel oturumlarında ise, uluslararası katılımcılarımızla birlikte, 15 Temmuz Darbe Girişiminin; demokrasi, medya, ekonomi ve sendikalarla ilişkisini masaya yatırdık.

Peki, neden böyle bir uluslararası kongresi düzenleme ihtiyacı duyduk?

Değerli konuklar…

Türkiye, 15 Temmuz 2016’da kanlı bir darbe girişimine maruz kaldı.

O gün yapılmak istenen, yalnızca bir ‘darbe’ değil; aynı zamanda Türkiye’yi ‘işgal’ hareketiydi.

Türkiye’nin büyümesini, gelişmesini hazmedemeyen uluslararası güçler, FETÖ terör örgütünü taşeron olarak kullanarak, ülkemizin önünü kesmek istediler.

Fakat darbeci teröristler, Türk Milletinin çelik iradesine tosladılar.

Millet, ülkesine sadık asker ve polisleriyle el ele verip, seçilmiş-meşru Cumhurbaşkanı ve Başbakanın çağrısıyla sokağa dökülerek; ülkesine, iradesine ve demokrasisine sahip çıktı.

Darbeyi başaramayan taşeron teröristler, uluslararası zeminde, Türkiye aleyhine kara propagandaya giriştiler.

Darbe gerçeklerini tersyüz etmek amacıyla, her türlü yalan ve iftiraya başvurdular.

Bu yalan ve iftira kampanyasına, yalnızca siyasî iktidarın veya bürokrasinin cevap vermesini beklemek doğru olmazdı.

Bu noktada, sivil toplum örgütlerinin de görev üstlenmesi kaçınılmazdı.

İşte bu yüzden Öz Orman-İş Sendikası olarak, 15 Temmuz gerçeklerini doğrudan dünya sendikalarına anlatmak amacıyla, 2-4 Mart’taki Uluslararası Demokrasi Kongresini düzenledik.

Kongremiz, son derece başarılı bir şekilde icra edildi.

Kongrenin son oturumda söz alan, değişik ülkelerden konuklarımız, 15 Temmuz’da Türkiye’ye yönelen darbe girişimini kınayarak, Türkiye’nin ve Türk Milletinin yanında olduklarını beyan ettiler.

Konuk sendikacıların bu yöndeki kanaatleri, Uluslararası Demokrasi Kongresi Sonuç Bildirgesine de yansıdı.

Öz Orman-İş, 2010 yılında da, yine Ankara’da, ‘Arap Baharı ve Türkiye’ konulu bir uluslararası sempozyum düzenlemişti.

2-4 Mart 2017 tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz Uluslararası Demokrasi Kongresi, Öz Orman-İş’in ve orman-tarım emekçilerinin başarı hanesine yazılan büyük bir organizasyon oldu.

Saygıdeğer milletvekilleri, kıymetli konuklar…

Yeniden 16 Nisan Referandumuna dönersek…

Hak-İş/Öz Orman-İş camiası olarak…

Emeğin temsilcileri olarak…

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesini, dolayısıyla Yasama ve Yürütme organlarını ayrı ayrı seçmeye imkân verecek Anayasa değişikliğini, yalnızca siyasetçilerin bir tercihi olarak görmüyoruz.

Tam tersine, bu ülkenin vatandaşları ve emeğin temsilcileri olarak, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni, ‘demokratik hakkımız’ olarak görüyoruz.

Çünkü;

Getirilen sistem, iktidar partisinden ziyade, vatandaş olarak bizlerin menfaatini öngörmektedir.

İşte bu gerekçelerle, 16 Nisan’daki Anayasa referandumunda, oyumuz ‘EVET’ olacaktır.

Tüm emek camiasını ve milletimizi de, güçlü bir demokratik dönüşüm için ‘EVET’ demeye davet ediyoruz.

Sözlerime son verirken, siz değerli konukları saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

MUHATAP KURULUŞLAR



Kişisel Verileri Koruma Kanunu - Aydınlatma Metni