ANASAYFA / Genel / TÜRKİYE ORMAN-İŞ SENDİKASININ HEZEYANLARINA CEVAP
TÜRKİYE ORMAN-İŞ SENDİKASININ HEZEYANLARINA CEVAP
ÖZ ORMAN-İŞ BASIN MÜŞAVİRLİĞİ - 28.05.2010 00:00

TÜRKİYE ORMAN-İŞ SENDİKASININ HEZEYANLARINA CEVAP

28.05.2010 00:00

Türkiye Orman-İş Sendikası’nın internet sitesinde yayınlanan, ‘Sendikamızın işçi Alacakları Davası Zaferle Sonuçlandı’ başlıklı yazıda, anılan sendika yöneticilerinin maalesef bu güne kadar sürdürdüğü mesnetsiz, haksız, hukuk bilmez ve etik değerlerden uzak iddialarına yenileri eklenmiştir.

İşyerlerinde üyesi kalmayan, genel kurulunu bile Orman Teşkilatı dışından toplama 188 üye ile yapan (Belge-1), bütün mal varlığını haraç mezat satarak çar-çur eden sendikanın yöneticilerine cevap vermeyi arzu etmesek de, bir mahkeme kararının çarpıtılarak bir yığın iftira üretilmesi karşısında, aşağıdaki açıklamayı yapma zarureti ortaya çıkmıştır:

Ankara 1. İş Mahkemesi’nin 2009/383 E. sayılı kararı ile bu kararın dayandığı, bilirkişi raporu ve kararı onaylayan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin onaması hakkındaki görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.

Bahse konu karar, çok büyük bir MADDİ HATAYA dayalı olarak verilmiştir ve tamamen haksız ve yanlış bir karardır. Bu davada yapılan maddî hatayı anlamak için hukukçu olmaya bile gerek duyulmadığından, burada açıklamamızın ve ortalığı karıştırmak isteyenlere cevap vermemizin doğru olduğuna inanıyoruz.

Ankara 1. İş Mahkemesi’nin bahse konu kararına mesnet teşkil eden Bilirkişi Raporunda bütün belgeler değerlendirilmiş ve sonucunda raporun beşinci sahifesinin başında Davacının alacağının konfederasyonların yaptığı protokollere değil, İşveren Genelgesine dayandırılmasının gerektiğinin altı çizilmiştir. Bilirkişi tarafından yapılan bu tespit çok doğrudur. Çünkü gerçekten İşçi Konfederasyonlarının Kamu işyerleri için Hükümet ile yaptığı protokollerin hukuken hiçbir bağlayıcılığı yoktur.

Bu konu Yargıtay tarafından defalarca teyit edildiği gibi (Belge-2) zaten ilgili 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu ile de bellidir. İşçi Konfederasyonların toplu sözleşme yapma yetkisi yoktur. Yapılan protokoller centilmenlik anlaşması olmanın dışında, hukukî anlamda hiçbir mana ifade etmez. Bu durum Bilirkişi tarafından da tespit edilmiş ve Davacının hakkını ancak İşveren Genelgesine dayalı olarak talep edebileceğini ve alacak hesabının da buna göre yapılacağını ifade etmiştir.

Maliye Bakanlığı’nın 03.08.2005 tarihli görüşüne (Belge-3) dayalı olarak hazırlanan işveren genelgesi (Belge-4a, 4b ve 4c) çerçevesinde, tüm işçilerle sendikalı olup olmadıklarına bakılmaksızın bireysel iş sözleşmeleri (Belge-5) imzalanmıştır. Bu sözleşmelerin imzalandığı ve yürürlüğe girdiği tarih 08.08.2005’tir.

Bilirkişinin, Davacının alacak iddiasının ve hakkının buna göre hesaplanması gerektiğini tespit etmesi çok doğrudur. Ancak Bilirkişi Raporunun aynı sahifesinde, Davacının alacak hesabı yapılırken, ÇOK BÜYÜK BİR MADDİ HATA YAPILMIŞ ve 08.08.2005 tarihinde başlayan ücret farkları Maliye Bakanlığı’nın görüşüne, İşverenin genelgesine ve bireysel iş sözleşmesi düzenlemesine aykırı olarak 01.01.2005 tarihinden başlatılmıştır. Oysa, İşverenin ücret artışı yapmadığı döneme ilişkin olarak ücret artışı sağlayan hiçbir hukukî dayanak yoktur.

Bu durumda mahkeme kararının, çok büyük ve açık bir MADDİ HATAYA dayandığı bellidir. Bu yapılmış maddi ve hukuki hata kendi seyri içerisinde düzelmelidir. Çünkü aynı konu ile ilgili olarak halen devam etmekte olan birçok emsal davada da bilirkişi raporları (Belge-6) verilmeye başlamış olup, bu raporlarda yukarıda yapılan maddi hata yapılmayıp, hukuka ve hakkaniyete uygun görüşler mahkemelere sunulmaktadır.

Ayrıca Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 23.03.2010 tarihli kararında ? ve 2007 yıllarında Kamu Toplu İş Sözleşmesi Çerçeve Protokolleri imzalanmış olup, anılan protokollere göre ücret artışına gidilmiştir... Öte yandan aynı mahiyetteki dava dosyalarının dairemizce temyiz incelemesi sırasında işyerinde, Öz Orman-İş Sendikası ile davalı arasında 2.3.2009 tarihinde geriye dönük olmak üzere 1.1.2005-31.12.2007 tarihleri arasında uygulanmak üzere toplu iş sözleşmesi imzalandığı anlaşılmakta, iddia edilen toplu iş sözleşmesi istek konusu dönemleri de ilgilendirmekte olup, bu yönde gerekli araştırmaya gidilmeli ve davacı işçinin adı geçen sendika üyesi olup olmadığı ya da dayanışma aidatı kesilmesi yönünde talepte bulunup bulunmadığı belirlenmeli sonucuna göre bir karar verilmelidir” denilerek, toplu iş sözleşmesi hükümlerinden nasıl yararlanılacağının hukuki yolu gösterilmiştir. (Belge-7a ve 7b)

Ankara 16. İş Mahkemesi’ndeki benzer davada hazırlanan bilirkişi raporunda “Davacı vekilinin çerçeve protokolüne göre yevmiye artışlarının 1.1.2005 ve 1.1.2007 tarihinden hesaplanması gerekirken 8.8.2005-31.8.2007 tarihinden itibaren hesaplanmasına yaptığı itiraz yerinde değildir... Davacı ile davalı işverenlik arasında toplu iş sözleşmesinin yürürlük süresi sona erdikten sonraki dönemde işyerinde uygulanacak olan ücret zamları işverenin takdir yetkisinde olup, işveren, davacıya bu takdir yetkisine dayanarak 8.8.2005 tarihinden geçerli zam yapmıştır. İtirazlarının reddi gerekir.” diyerek hazırladığı rapor (Belge-8) doğrultusunda mahkemece verilen karar (Belge-9) Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nce onanmıştır. (Belge-10)

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 23.3.2010 tarihli bozma kararı, 2.3.2010 tarihli onama kararı ve T. Orman-İş sitesinde yer alan 13.5.2010 tarihli karar çelişkilidir ve Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 13.5.2010 tarihli kararı yukarıda açıklandığı üzere maddi hataya dayalı bilirkişi raporuna göre sonuçlanmış olup, bu kararın da emsal teşkil etmesini mümkün görmüyoruz.

 

Değerli Orman İşçileri!...

Sendikamız haktan, doğruluktan, hukuktan ve gerçeklerden hiç sapmadan mücadelesine devam edecek ve bundan önce de yine aynı kurnazlıkları sergilemiş olanlara verilmiş bulunan derslere bir yenisi daha eklenecektir.

Yetki davasının devamı sırasında Türkiye Orman-İş yöneticileri her duruşmadan sonra “Tarım Orman-İş Sendikasının kapatılacağını, yetkiyi kendilerinin alacaklarını” söyleyerek orman işçisine yalan söylemedi mi? Biz ise  “Mahkemelerden farklı kararlar çıksa da eninde sonunda sendikanın kapatılamayacağını ve yetkiyi bizim alacağımızı” söylemedik mi?  Sonunda kimin dediği oldu? Bizim anlayışımızda işçiye yalan söylemek yoktur.

Türkiye Orman-İş Sendikası avukatları Orman Genel Müdürlüğü ve Bakanlık aleyhine açtığı dava dilekçesinde, “Tarım Orman-İş Sendikasının kapatıldığını, bu sendikaya verilen yetkinin geçersiz olduğunu, dolayısı ile imzalan TİS’in iptali gerekeceğini ve dava açıldığını, ortada geçerli bir sözleşme bulunmadığını...” söylemişlerdir.  (Belge-11)

Bunun üzerine “Tarım Orman-İş Sendikasının kapatılması kararının kesinleşmemesine rağmen Ankara 12. İş Mahkemesinin kesin olarak yetkiyi verdiği ve verilen yetkiye istinaden Öz Orman-İş Sendikasınca imzalanan ve 01.01.2005-31.12.2007 arası dönemi kapsayan Toplu İş Sözleşmesi ile 01.01.2005-07.08.2005 ve 01.01.2007-30.08.2007 dönemini kapsayan 16 aya Kamu Çerçeve Protokollerinde belirlenen zamlarla ayrıca teşvik primlerine ilave artışlar alındığı TİS in Öz Orman-İş sendikasına üye olmayan veya muvafakat verilmeyenlere uygulanamayacağı...” şeklinde cevap verdik. (Belge-12)

Bu davaları, 2008 yılında başka avukatlar da açmıştı ve devam ediyordu, onlara hiçbir cevap vermedik. Oysa Türkiye Orman-İş Sendikası dava dilekçesinde sendikamızın kapatıldığını ve imzalan sözleşmenin geçerli olmadığını ileri sürüyordu, davalara da bu sebeple katıldık.

T. Orman-İş avukatlarının dava dilekçelerinde de(Belge-11) görüleceği üzere “diğer taraftan 7,8,9,10,11,12,13,14’üncü dönem Toplu iş sözleşmeleri ve 30.07.1990 tarihli protokolle getirilen zamlar ile Toplu iş sözleşmelerinin Ek-2/A Cetvelinde öngörülen kıdem terfileri ve sözleşmelerinin ücret zammı başlıklı 40’ıncı maddelerde yer alan seyyanen zamlar ve kıdem zamları da taraf sendika üyesi olan müvekkilimize ya ödenmemiş ya da eksik ödemiştir.” 1990 yılından yetkiyi kaybettikleri 2005 yılına kadar işverene sesini çıkartmayanlar, onunla birlikte kol kola hareket edenlerin, bugün yetkiyi kaybettikten sonra zamanaşımına uğrayan alacaklar yönünden kahramanlık taslamalarının hiçbir anlamı yoktur, bize çamur atamazlar.

 

Değerli Orman İşçileri!..

Avans uygulamasına neden gerek duyuldu? 2004 yılında aldığımız yetkiye, çoğunlukları olmadığını bildikleri halde Türkiye Orman-İş yöneticileri itiraz etmediler mi? Hatta 2009 yılında hiç üyeleri kalmadığı halde, aldığımız yetkiye yine itiraz ederek orman işçilerinin toplu iş sözleşmesini hâlâ geciktirmiyorlar mı?

Orman işçisisin toplu iş sözleşmesiz kalmasının sebebi, Türkiye Orman-İş sendikasının ‘profesyonel’ yöneticileridir. NEDEN? ÇÜNKÜ “ÖZ ORMAN İŞ SENDİKASI İLE MÜCADELE EDİYORUZ” DİYEREKTEN 2004-2009 ARASINDA SENDİKANIN TÜM MAL VARLIĞINI, YANİ YAKLAŞIK 14 TRİLYON TL’yi ADETA YAĞMALAYARAK TÜKETMİŞLERDİR.

Sendikanın yetkisi bulunmadığı 2005-2009 arasında, birikmiş 14 trilyonu Öz Orman iş Sendikası ile mücadele ediyoruz diyerek yiyenler, bizim birbirimize düştüğümüzü söylüyorlar.

Geçmişte Türkiye Orman-İş’te profesyonel Şube Başkan ve Sekreterliği yapmış Hüseyin DOĞAN ve Ayvaz ŞEKER, orada öğrendikleri dolambaçlı yollarla ve hilelerle, Tarım Orman-İş yönetiminde oldukları dönemde, kendilerine 26 asgari ücret tutarında maaş tahakkuk ettirmişlerdir.  Tarım Orman-İş Sendikası Hak-İş Konfederasyonuna katıldıktan sonra, müdahalelerimizle Hüseyin DOĞAN ve Ayvaz ŞEKER dışındaki yöneticiler 26 asgari ücretten feragat etmişlerdir. Sendikacılığı Türkiye Orman-İş’te profesyonel olarak öğrenen bu iki kişiye de sendikamız Öz Orman-İş ödeme yapmamıştır. Onlar tarafından alacak davası açılmış olup, bu davalar devam etmektedir.

Öz Orman-İş Sendikasının hiçbir yöneticisi böyle bir ücreti ne talep etmiştir, ne de böyle bir Genel Kurul kararı vardır. O iki eski yöneticiye de 26 asgari ücreti ödemediğimiz için onlarla birbirimize düştüğümüz hususu doğrudur ve Öz Orman-İş Sendikası olarak bu parayı ödemeyeceğimiz bilinmelidir. Eski yöneticilerle ilgili olan bu durumu, bugünkü Öz Orman-İş Sendikası yöneticileri 26 asgari ücret tutarında maaş alıyormuş gibi çarpıtarak dile getirmek, şerefli ve onurlu insanların yapacağı bir iş değildir.

İnanan insanların, kendi aralarındaki mücadelelerine Kur’an ayetlerini siper etmelerini doğru bulmuyoruz. Ancak yaptıkları haksızlık karşısında susmayı da içimize sindiremiyor, bir istisna yaparak, onlara aynı üslupla cevap veriyoruz: “Ey iman edenler! Size bir fâsık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” (Hucurat Suresi 6. Ayet)

Haberle İlgili Fotoğraflar


MUHATAP KURULUŞLAR



Kişisel Verileri Koruma Kanunu - Aydınlatma Metni