Özet: Türkiye’nin dört bir yanında yeniden alevlenen orman yangınları, Prof. Dr. Zakir Avşar’ın yazısıyla bir kez daha gündeme geldi. Orman işçilerinin yetersizliği, iklim krizi ve insan ihmali gibi faktörlerin yangınların artışında etkili olduğu belirtiliyor.
Ankara – BHA (17 Eylül 2025) – Yaz mevsiminin sonlarına yaklaşırken, içimizi yakan haberler yine ekranlara yansıdı: Antalya’dan İzmir’e, Muğla’dan Hatay’a uzanan geniş bir coğrafyada orman yangınları yeniden başladı. Prof. Dr. Zakir Avşar, “Yeşil Vatan Yanarken Sessiz Çığlıklar” başlıklı yazısıyla bu acı gerçeği bir kez daha hatırlattı. Avşar, yazısında, yangınların sadece ağaçları değil, toprağın bereketini, hayvanların yaşam alanlarını ve en önemlisi geleceğimizi tehdit ettiğine vurgu yapıyor.
Dr. Murat Yılmaz’ın girişimiyle Öz Orman İş Sendikası Genel Başkanı Settar Aslan ve yönetim kurulu üyeleriyle bir araya gelindi. Bu buluşmada, “Yeşil vatan neden yanıyor, neler yapılmalı?” sorusu masaya yatırıldı. Aslan, orman yangınlarıyla mücadelede canını dişine takan, hatta bu uğurda şehit düşen kahramanların olduğunu hatırlattı. Cumhuriyet tarihi boyunca bu sayı 145’e ulaşmış durumda. Düşünün ki, 25 bin orman işçisi ve 131 bin eğitimli gönüllü, alevlerle göğüs göğüse çarpışıyor. Gökyüzünde ise onlarca uçak, yüzü aşkın helikopter ve insansız hava araçları (İHA) ile adeta bir kurtarma filosu görev yapıyor.
Peki, bunca çabaya rağmen yangınların önüne neden geçilemiyor? Ormancılar, hava araçlarının yangınların hızını yavaşlattığını, ancak asıl söndürme işinin kara unsurları tarafından yapıldığını belirtiyor. Çünkü orman, düz bir arazi değil; engebeler, dağlar, tepeler ve araçların giremeyeceği yerlerle dolu. Bu nedenle, kol gücü ve insan gücüne olan ihtiyaç her şeyin üzerinde. Bir orman işçisi, itfaiyeci gibi sadece su sıkmakla kalmıyor; aynı zamanda ormanı tanıyor, arazinin yapısını biliyor ve yangının yayılma potansiyelini öngörebiliyor. Bu, farklı bir uzmanlık ve ihtisas işi.
Öz Orman İş Sendikası Genel Başkanı Settar Aslan, mevcut durumu rakamlarla açıklıyor: “774 gözetleme kulesinde 24 saat vardiyalı olarak görev yapan 2328 kişi, 1786 arazözde ikişer şoför olmak üzere 3572 kişi, 2742 ilk müdahale aracı ve 821 iş makinesi…” Bu rakamlar, kağıt üzerinde büyük bir gücü temsil ediyor gibi görünse de, Aslan’a göre fiilen arazide yangınla mücadele edecek personel sayısı sadece 12.537 kişi. Yani, havadan müdahalede ve araç-teçhizat konusunda bir sıkıntı olmasa da, nitelikli orman işçisi bakımından ciddi bir ihtiyaç söz konusu.
Orman yangınları sadece ağaçları yok etmekle kalmıyor. Toprağın bereketi, kuşların yuvası, böceklerin yaşam döngüsü, akarsuların debisi ve dağların sessizliği de alevlere teslim oluyor. Bir orman yangını, binlerce canlı türünün geleceğini küle çeviriyor. O orman, aynı zamanda bu ülkenin çocuklarına nefes olan oksijen deposu, toprağı sellerden koruyan bir kalkan ve iklimin dengesini sağlayan bir unsur. Bu yüzden, bir ormanın yanması sadece bir çevre haberi değil, bu milletin geleceğiyle ilgili en önemli meselelerden biri.
Son yıllarda, yoğun tedbirlere ve mücadeleye rağmen orman yangınlarının hem sıklığı hem de büyüklüğü neden artıyor? Prof. Dr. Zakir Avşar’a göre bunun en önemli nedeni iklim krizi. Yazlar uzuyor, sıcak hava dalgaları yaygınlaşıyor, nem oranı düşüyor ve kuraklık artıyor. Hava sıcaklığı 40 dereceyi geçtiğinde ve rüzgâr kuvvetli estiğinde, küçücük bir kıvılcım bile yüzlerce hektarı bir anda kül edebiliyor.
Ancak işin bir de insan eliyle ilgili boyutu var. Atılan bir sigara izmariti, piknik sonrası söndürülmeyen bir mangal, bilinçsizce bırakılan cam şişeler, anız yakmak, orman giriş yasaklarına uymamak… Ne yazık ki, orman yangınlarının büyük bir bölümü insan ihmaliyle başlıyor. Unutmayalım ki, bir ormanın yeniden oluşması onlarca yıl alırken, bir kıvılcımın ormanı yok etmesi sadece birkaç saat sürüyor.
Peki, bu yangınların önüne geçmek için neler yapılmalı? Prof. Dr. Zakir Avşar, geleceğe dönük olarak şu önerilerde bulunuyor:
Unutmayalım ki, orman yangınları ile mücadele sadece orman teşkilatının, işçisinin ya da ilgili bakanlıkların işi değildir. Bu ülkenin her ferdi, ormanın bir parçasıdır ve yangınlara karşı bir sorumluluğu vardır. Yanan her orman, sadece doğanın değil, bizim de kaybımızdır. Orman, bir milletin bağımsızlığı kadar önemli bir değerdir; toprağımızı, suyumuzu, havamızı korur, çocuklarımızın geleceğini güvence altına alır. Bu yüzden ormanlara sahip çıkmak, ülkeye sahip çıkmaktır.
Yangın sonrası yaşanan en önemli hatalardan biri, yanan alanların imara açılacağı söylentileri veya bu alanların bilinçsiz şekilde betonlaşmasına yönelik girişimlerdir. Anayasa ve ilgili yasalar açık: Yanan orman alanları orman vasfını korur ve başka bir amaçla kullanılamaz. Bu kural, gelecek nesiller için ormanların korunmasının en temel güvencesidir.
Bu yaz günlerinde, sıcaklıklar artarken ve rüzgârlar şiddetlenirken bir kez daha hatırlayalım: Yeşil vatanın sessiz çığlıklarını duymak, hepimizin insanlık görevidir. Çünkü bu topraklar bize atalarımızdan miras değil, çocuklarımızdan ödünç alınmıştır. Yeşil vatanın varlığı, hepimizin nefesidir.