Bazı sendika ve meslek odası yönetimleri, Türkiye'nin maruz kaldığı 'beka tehdidini' yok sayarak, Olağanüstü Hal uygulamasını hedef almak suretiyle, 'OHAL değil, demokrasi' sloganıyla kampanya yürütmektedir. Kampanyanın amacının sokakları hareketlendirmek olduğu görünmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, OHAL'i durup dururken değil 15 Temmuz 2016 tarihinde maruz kaldığı darbe-işgal girişimi üzerine, Anayasal yetkiye dayanarak ilan etmiştir.
Türkiye, merkezinde FETÖ ve PKK'nın bulunduğu bir dizi olaylardan sonra Olağanüstü Hal ilan etmiştir. Geride kalan bir yılı aşkın OHAL uygulaması, vatandaşların gündelik hayatlarında hiçbir olumsuz değişiklik yapmadığı gibi FETÖ, PKK, DEAŞ ve diğer terör örgütlerine karşı yürütülen mücadeleyi de daha etkin ve sonuç alıcı hale getirmiştir.
Elbette emeğin temsilcisi sivil toplum örgütleri olarak, kamu veya özel sektörde çalışan hiçbir emekçinin işini kaybetmesini istemeyiz. Fakat, hiç kimsenin veya grubun, kamudaki sınav sorularını çalarak, devletin kılcal damarlarına sızmasını polis, yargı ve askerî kurumları ele geçirmesini, ekonomik ve siyasî istikrarı bozucu eylemler yapmasını, devletin ve milletin malı olan silahları kullanarak ülkeye karşı darbe yapmasını da kabullenmeyiz.
Kamudan ihraç edilenler, 'emeklerinin hakkını aradıkları' için değil terör örgütüyle irtibat, iltisak, sınav yolsuzluğu, soru hırsızlığı ve ülkeye karşı darbe yapmak suçlamasıyla, bu uygulamanın muhatabı olmuşlardır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 80 milyonluk Türk Milletinin ortak çatısıdır. Hiçbir grup, cemaat, hizip veya terör yapılanması, bu devleti ele geçirme ve milleti canının istediği gibi yönetme hakkına sahip değildir. Türkiye'nin siyasî rejimi, serbest seçimleri esas alan, demokratik bir hükümet etme sistemine dayanmaktadır. Ülkemize kötülük yapan, TBMM'yi kapatıp Anayasayı lağveden darbeler ise, hiçbir zaman meşru siyasî yönetimler tarafından yapılmamış tersine, bu darbeler, milletin iradesine dayanan meşru iktidarları yıkmak için yapılmıştır. Türk Milleti, siyasî yönetimini beğenmiyorsa, ihtiyaç duyduğu değişikliği, seçim sandığında bizzat kendi oylarıyla yapma imkân ve iradesine sahiptir. Nitekim bu iradesini defalarca kullanmıştır.
Milletimiz tarafından tasvip edilmeyen ne varsa, bunun değişim iradesinin gösterileceği yer 'sokak' değil 'seçim sandığı'dır. Kendi adını 'demokrasi' kavramıyla birlikte telaffuz eden sendika, meslek birliği gibi örgütlerin, demokrasinin tecelli yerinin 'sandık' olduğunu unutmamasını ve toplumu 'sokağa dökme' arayışlarından vazgeçmesini bekliyoruz. Emekçilerimizin günlük hayatına olumsuz etkisi olmayan OHAL'e karşı gösterilen bu 'sivil toplum' (!) tepkisinin, PKK katilleri tarafından katledilen emekçilerimiz için, Aybüke ve Necmettin öğretmenlerimiz için gösterilmediğini biliyoruz.
Bizler ülkemize karşı oynanan oyunların da farkındayız. Bu bilinçle, bu ülkeyi ve Türkiye Cumhuriyeti'ni seven tüm yurttaşlarımızı, siyasî partilerimizi ve sivil toplum örgütlerimizi, sandığa ve millî iradeye sahip çıkmaya ve 'sandık' yerine 'sokağı' işaret edenleri, kendi karanlıklarıyla başbaşa bırakmaya çağırıyoruz.
Öz Orman-İş Sendikası
Genel Yönetim Kurulu
,