Sayın Başbakanım,
Saygıdeğer Divan,
Muhterem Bakanlarım,
Siyasî Partilerimizin Saygıdeğer Temsilcileri,
Hak-İş Konfederasyonumuzun Değerli Genel Başkan ve Yöneticileri,
Çevre ve Orman Teşkilatımızın Saygıdeğer Bürokratları,
Kardeş Sendikalarımızın Kıymetli Yöneticileri,
Saygıdeğer Konuklarımız,
Basınımızın Güzide Temsilcileri,
Sevgili Öz Orman-İş Mensupları...
Öz Orman-İş Sendikamızın 2. Olağan Genel Kuruluna hoşgeldiniz, şeref verdiniz. Sizleri şahsım ve temsil ettiğim camia adına sevgi, saygı ve muhabbetle selamlıyorum...
Sendikacılık bir sevda meselesidir. Davası, inancı, hedefi olan insanların işidir.
Hak-İş camiası olarak, 1976’dan bu yana yürüdüğümüz bu erdem yolunda, başımızı eğdirecek hiç bir iş yapmadık. Boş sloganların peşinde koşmadık. Ayaklarımız her zaman yere bastı.
Demokrasi ve emek mücadelesi birbirinden ayırmadık. Ekmeğimizin peşinde koşarken, özgürlüğümüzü feda etmedik. Onun için, demokrasimize kasteden her hareketin karşısında durduk.
12 Eylül eşkıyalığına karşı çıkarken, 28 Şubatlara ve 27 Nisanlara da direndik. Ağır bedeller ödesek de, demokrasimize tuzak kuran Beşli Çeteler içinde yer almadık. Yürüdüğümüz yolda, leke değil iz bıraktık.
Artık Türkiye’de darbelerin ve darbeciliğin sonu gelmiştir. Siyasî otoritenin de sağlam duruşu neticesinde, Türk yargısı artık darbecilerden hesap sormaktadır. Bundan böyle darbeciliğe heveslenenler, bedeline katlanmayı da göze almak zorundadır.
Gururla söylemeliyim ki; 2011 Türkiye’si, 10 yıl önceki Türkiye’den çok daha ileri bir noktadadır.
Sayın Başbakanım, Değerli Konuklar,
Genel Kurul konuşmamı hazırlarken, bundan önceki Genel Kurullarımızda yaptığımız konuşmaları bir kez daha gözden geçirdim.
Gördüm ki, 10-15 yılda ülkemiz ve gündemimiz bir hayli değişmiş.
Bazı temel sorunlarımız devam etse de, geride kalan yıllarda büyük mesafe almışız. Ülkemiz iyiye doğru gitmiş. Şöyle bir özet yaparsak;
Bular kendiliğinden olmadı. Değişim, milletimizin kararlı siyasî desteğin yanı sıra; cesur ve ne yaptığını bilen ‘sivil siyasî irade’ sayesinde gerçekleşmiştir.
Fransız Heykeltraş Auguste Rodin’e atfedilen güzel bir söz vardır: “Taşın fazlasını attım, heykel ortaya çıktı.”
Türkiye de, üzerindeki lüzumsuz ağırlıkları, safraları, ayağındaki prangaları attıkça gelişiyor, güzelleşiyor.
Elbette tüm sorunlarımız çözülmüş değil. Fakat hakkı teslim etmek erdemdir. Eksiklerimizi dile getirip, çözümünü isterken; artılarımızı dile getirmek de boynumuzun borcudur.
Sayın Başbakanım, Değerli Misafirler,
İzninizle, dünyadaki gelişmelere ve AB ile olan ilişkilerimize kısaca değinmek istiyorum.
Dünya siyasetindeki tabloya baktığımızda, iki önemli noktayı görmekteyiz: Bunlardan biri, Batı Dünyasının ‘Yeni Sömürgecilik arayışları’dır. Diğeri ise; İslam Dünyasının birkaç asırlık ‘ezilmişlik ve mazlumluktan kurtulma’ mücadelesidir.
Batı Medeniyeti, Doğuya, yani Müslüman coğrafyasına karşı ‘Çağdaş bir Haçlı Seferi’ yürütmektedir. Bugün Afganistan, Irak, Filistin, Libya ve hatta Pakistan’da yürütülen savaş, bu Haçlı Seferinin cepheleridir.
Türkiye üzerinde oynanmak istenen bölme, teröre boğma, hızını kesme, güçsüz düşürme gibi örtülü savaşlar da, yine bu Haçlı Seferinin bir parçasıdır.
Elbette karamsar ve umutsuz değiliz. Bu asırlık kara tablo yavaş yavaş geride kalmaktadır. İslam Dünyasının lideri olan Türkiye, sıkıştırıldığı çemberden kurtulma yolunda büyük mesafeler almıştır.
Türkiye; Orta Asya, Kafkaslar, Balkanlar, Ortadoğu ve Mağrip’teki ‘güçlü ağabey’ rolünü oynamaya başlamıştır.
Son yıllarda yürütülen çok yönlü ve akıllı dış politika, Türkiye’yi bölgesinde lider ülke konumuna yükseltmiştir. Ülkemiz, tarihindeki yeni bir yükselme sürecine girmiştir.
Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimizi de, ülkemizin geldiği bu yeni nokta üzerinden değerlendirmeliyiz.
Maalesef Avrupa Birliği, 50 yıldır bir ikiyüzlülük sergilemektedir. Elbette uluslararası ilişkilerde vefa beklenmez. Biz de Avrupa Birliği’nden dürüstlük ve samimiyet beklemiyoruz.
Bununla birlikte, AB üyeliğinin bizim açımızdan bir işe yarayıp yaramadığını da artık tartışmalıyız.
Sayın Başbakanım, Değerli Misafirler,
Sözlerimin bu noktasında, ‘Üçüncü İktidar Dönemini’ idrak etmekte olduğumuz Sayın Başbakanımızdan ve onun Başkanlığındaki Hükümetten beklentilerimizi dile getirmek istiyorum:
Sayın Başbakanım, Kıymetli Misafirler,
Buraya kadar sıraladıklarım, tüm ülkemize yönelik beklentilerimizdi. Ülkemiz ormanlarını sahiplenen, koruyan, geliştiren, yaşatan bir camia olarak, özel bir beklentimiz daha bulunmaktadır.
Orman Teşkilatımız, bütün Türkiye’ye yayılmış en geniş hizmet teşkilatıdır. Fiilen bütün illerimizde ve ülkemiz yüzölçümünün yaklaşık yüzde 30’unda hizmet vermektedir.
Orman Teşkilatımız; 81 İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, 27 Orman Bölge Müdürlüğü, 217 orman işletme müdürlüğü, 189 başmühendislik, 1.319 orman işletme şefliği ve 139 diğer şeflikler olmak üzere, 2.000’e yakın birimden oluşan devasa bir kurumdur.
Orman Teşkilatımız, yılda 1 milyar doları aşan bir ekonomik üretim yapmaktadır. Ancak ormanlarımız, ülkemiz ekonomisine ve sosyal kalkınmasına, parasal olarak ölçülemeyecek büyüklükte katkı yapmaktadır.
Dolayısıyla ormancılığımıza yapılacak yatırımlar, kâr-zarar denkleminden bağımsız değerlendirilmelidir.
Tıpkı karayolları, barajlar ve diğer kamu hizmeti yatırımlarında olduğu gibi, orman teşkilatımıza yapılan yatırımlarda da ticarî hesap yapılmamalıdır.
Ormancılıktaki işler geçici nitelik taşımamaktadır. Yani bazı kampanya dönemi işlerinin tersine, ormancılıkta yılın 12 ayında yapılacak işler vardır.
Yangın sezonu yaklaşık 6 ay sürer. O bitince, orman sahalarında bakım, ağaçlandırma, teraslama, tohumlama vs. başlar.
Dolayısıyla ormancılıktaki çalışmayı ‘geçici’ statüde yürütmek mümkün değildir.
Sayın Başbakanım,
Zat-ı Âlinizin büyük destek ve katkılarıyla, 2007 yılında, 14 bin orman emekçimiz kadro ve daimi iş sahibi olmuştu.
O zaman, yıllık 6 ay çalışmış olma niteliğini taşımayan 1.500 kadar işçimiz kadro hakkından mahrum kalmıştı.
Geçen 4 yıl içinde, emekli olan veya ayrılan kadrolu işçilerin yerine hep geçici işçi alındı.
Bu yüzden, 2011 başı itibarıyla geçici işçi sayımız tekrar 5.500’ü aştı. Muhtemelen bu yaz alınan yangın işçileriyle birlikte, geçici işçi sayımız 8 bine ulaşmıştır.
Geçici çalışan işçilerimiz, yılda ancak 5 ay 29 gün istihdam edilmektedir. Yılın diğer yarısında işsiz ve gelirsiz kalan bu insanlar, aileleriyle birlikte büyük sıkıntılar yaşamaktadır.
Buna karşılık, ormandaki devamlılık gerektiren işler taşeron eliyle yürütülmektedir.
Hükümetimiz, bir ay önce 4B statüsünde çalışan sözleşmeli memurlara kadro müjdesi verdi. Böylece, yüzbinlerce insanımız mutlu oldu.
Şimdi Zat-ı Âlinizden aynı müjdeyi, geçici orman emekçileri için de bekliyoruz.
Sayın Başbakanım, Değerli Misafirler,
Öz Orman-İş, Hak-İş ailesinin bir ferdidir. Hak-İş Konfederasyonu, ülkemizde Çağdaş Sendikacılık Modelinin öncüsüdür.
Hak-İş ailesi olarak bizler; emek mücadelesinde çatışma yerine uzlaşmayı benimsiyoruz. Uzlaşmayı bir ‘zaaf’ değil, ‘erdem’ sayıyoruz. Çünkü hepimiz aynı gemideyiz.
Maddî ve manevî kalkınmanın beraber yürütülmesi gerektiğine inanıyoruz.
Demokrasiyi, tek geçerli rejim kabul ediyoruz. Millet iradesine dayanmayan hiç bir yönetme erkini meşru görmüyoruz.
Geride kalan 35 yıllık mazimizde, hep millet iradesinden yana tavır aldık. Darbelere ve darbecilere yüz vermedik.
Ezenin değil ezilenin yanında yer aldık. Emeği yüce ve kutsal kabul ettik. Faaliyetlerimizin merkezine ‘insan’ı yerleştirdik.
Emek mücadelemizde dünya birikiminden yararlanırken, ‘bu topraklara ait olduğumuzu’ unutmadık. ‘Evrensel’ ve ‘yerel’ değerleri dengeli ve istikrarlı çizgide buluşturduk.
İşte bu sağlam ilkeler ışığında verdiğimiz sendikal mücadele, Hak-İş ve bağlı sendikaları, Türk çalışma hayatı içinde etkin ve saygın bir yere taşımıştır.
İnanıyoruz ki, Hak-İş’in gelişmesi ve güçlenmesi, hem çalışma hayatımızın hem de ülkemizin yararınadır.
Yaşadığımız bu güzel ülkede hep birlikte huzura yelken açmak istiyoruz.
Sendikalar olarak, Hükümetlerin alternatifi olmadığımız gibi, hiç bir partinin yandaşı, candaşı, oyundaşı da değiliz.
Temsil ettiğimiz kitlenin ve ülkemizin menfaatlerini ön planda tutarız. Doğrularda ittifak eder, yanlışları eleştiririz.
Fakat, muhalefet yapacağız diye kimseye haksızlık etmeyiz. Hakkı teslim etmenin yücelik olduğuna inanırız.
İşimizi ve ekmeğimizi aziz biliriz. İşimize ihanetin, elimizdeki ekmeği çamura düşürmekle eşdeğer olduğuna inanırız.
Daha çok üretmek, daha verimli şekilde üretmek istiyoruz. Buna karşılık, üretimden hakkımıza düşeni tam olarak almak ve insanca yaşamak azmindeyiz.
Dile getirmeye çalıştığım hedef ve beklentilerin en kısa zamanda hayata geçmesi temennisiyle, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
İkinci Olağan Genel Kurulumuzun camiamıza, sendikamıza ve tüm ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.