ANASAYFA / Başkandan Haberler / Uluslararası Demokrasi Kongresi Açış Konuşması
Uluslararası Demokrasi Kongresi Açış Konuşması
ÖZ ORMAN-İŞ BASIN MÜŞAVİRLİĞİ - 02.03.2017 14:10

Uluslararası Demokrasi Kongresi Açış Konuşması

02.03.2017 14:10

Muhterem Başbakanım…

Kıymetli bakanlarım…

Meclisimizin Değerli İdare Amiri ve Kongre Onursal Başkanımız…

Sayın milletvekilleri…

Siyasî partilerimizin kıymetli temsilcileri…

Konfederasyonumuz Hak-İş’in değerli Genel Başkanı…

Muhterem Belediye Başkanlarımız…

Devlet kurumlarımızın değerli yöneticileri…

Sendikalarımızın ve diğer sivil toplum örgütlerimizin kıymetli yöneticileri…

Ülkemizde görev yapan değerli diplomatik temsilciler…

Kongremizi onurlandıran, saygıdeğer 15 Temmuz Şehit Yakınları ve Gazilerimiz…

Gazete ve televizyonlarımızın kıymetli mensupları…

81 ilimizden ve 900’ü aşkın ilçemizden… Yani Türkiye’nin dört bir köşesinden gelen…

Alınteri ve emeğiyle ülkemize, devletimize ve milletimize hizmet eden, vefakâr ve cefakâr emekçi kardeşlerim…

Sevgili, mücadele ve yol arkadaşlarım…

‘15 Temmuz Darbe Girişimi – Küresel Satranç’ başlıklı Uluslararası Demokrasi Kongremize hoş geldiniz, şeref verdiniz.

Ak bir kâğıt üstünde dolaşır gibi, 
Dolaşan Asya'yı, Afrika'yı, Amerika'yı… 
Sonra bir solukta geçerek üstünden,

Avrupa'nın Rusya'nın… 
“Yememiştir hiç kimse 
Elinin emeğinden daha hayırlısını”
 
diyerek, 
Şafak gibi, alınlara terle yazılmış… 
Hakkın mutlak ölçüsünü,
Elbet benim işçilerim çekecek, 
Emeğin kutsal direğine…

 

 

Venezuella’dan Filipinlere…

Kırgızistan’dan Belçika’ya…

Kenya’dan Rusya’ya…

Asya’dan, Avrupa’dan, Afrika’dan ve Amerika’dan gelerek, bizleri onurlandıran saygıdeğer misafirlerimiz…

 

Sizleri, ünlü şairimiz Erdem Bayazıt’ın, bu güzel dizeleriyle, sevgi, saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

 

Muhterem Başbakanım,

Kıymetli misafirler…

 

Bilindiği gibi, 15 Temmuz 2016’da, Türkiye, kanlı bir darbe girişimine maruz kaldı.

15 Temmuz, yalnızca bir ‘darbe’ girişimi değil; aynı zamanda Türkiye’yi ‘işgal’ hareketiydi.

FETÖ terör örgütünü kullanan, uluslararası güçler; darbe girişimiyle, Türkiye’nin büyümesinin, gelişmesinin, demokratikleşmesinin ve bölgesel bir güç olmasının, önünü kesmek istediler.

Bu ülkenin ekmeğini yiyen, ordunun içine sızmış asker kılıklı teröristler, bu milletin vergileriyle alınmış, ağır silahları, milletin kendisine, doğrultma cüretini gösterdiler.

Darbeci piyonlar, demokrasinin kalbi ve millî iradenin tecelli yeri olan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bombalayacak kadar alçaldılar.

Polis Özel Harekât Merkezi’ne, en ağır bombaları atıp, 49 polisimizi şehit edecek kadar gözleri döndü.

Silahsız, sivil halkın üzerine, tankları sürecek kadar kendilerini kaybettiler.

Fakat o gece, darbeci teröristler ve onları kullanan üst akıl dâhil, dünyada kimsenin beklemediği, bir direniş oldu…

Uluslararası güçler, kendisini ‘şah’ zanneden FETÖ’nün piyonlarını kullanarak, hamle yaparken, millet ‘şah’ dedi, ‘mat’ etti.

Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımızın çağrısıyla, sokağa dökülen bu halk, uluslararası güçlerin taşeronluğunu yapan, teröristlere boyun eğmedi.

Silahsız millet, silahlı darbecilere direndi; özgürlüğüne, demokrasisine ve ülkesine sahip çıktı.

O gece Türkiye, darbecilerin saldırısı karşısında 248 şehit, 2.500’den fazla yaralı-gazi verdi.

Ama yenilmedi, darbe girişimini boşa çıkardı.

Ne yazık ki, kendisini ‘demokrasinin merkezinde’ gören, daha da önemlisi, Türkiye’nin ‘müttefik’ saydığı bazı ülkeler, 20 saat boyunca devam eden, darbe girişimini görmezden geldiler.

Darbeyi, sanki bir bilgisayar oyunuymuş gibi; ilgisiz, duyarsız ve insafsız bir suskunlukla karşıladılar.

Bazıları, daha da ileri giderek, darbecileri değil; derbeye direnen halkı ve demokratik yolla seçilmiş, Hükümeti suçladılar.

Bu tavırlarında, işgal girişiminde başarısız olan, darbeci terör şebekesinin, yurtdışındaki ağlarını kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti devleti aleyhinde, yaptığı kara propaganda etkili oldu.

FETÖ’nün yurtdışındaki propaganda ağları, 15 Temmuz gerçeklerini, tersyüz etmeye çalışıyor.

Maalesef, kısmen de olsa, etkili oluyorlar.

 

Diğer taraftan, piyonları FETÖ’nün darbe girişimiyle sonuç alamayan, uluslararası güçler; DEAŞ, PKK/PYD ve DHKP-C gibi terör örgütlerini kullanarak, Türkiye’ye ayar vermeye çalışıyorlar.

 

Saygıdeğer konuklar…

 

15 Temmuz’u, bütün bir millet olarak biz yaşadık.

O gece bize saldıranların, acımasızlığını ve amaçlarını gayet iyi biliyoruz.

Lakin bu bildiklerimizi, dünya kamuoyuna yeterince anlatamadık.

İşte bu durumdan hareketle, Öz Orman-İş Sendikası olarak, 15 Temmuz gerçeklerini, dünyaya, bizzat anlatmaya karar verdik.

Bu amaçla, açılışını yaptığımız, Uluslararası Demokrasi Kongresini düzenledik.

Kongremiz yarın ve öbür gün yapılacak oturumlarla, Meyra Palas Otel’de, çok değerli konuşmacıların ve konukların katılımıyla devam edecektir.

Öz Orman-İş Sendikası olarak, ağır bir yükün altına girdiğimizin farkındayız.

Hatta bazı çevreler, bir sendikanın, böyle bir uluslararası organizasyon yapmasını yadırgadılar.

Buna karşılık, bizi anlayan dostlarımız, örnek bir çaba gösterdiğimizi takdir ettiler.

Öncelikle ifade etmek isterim ki; biz demokrasisi, emeği, özgürlüğü, gelişmesi ve huzuru, sık sık darbelerle kesintiye uğratılmış bir milletiz.

Çok partili hayata geçtikten sonra, yaklaşık 10 yılda bir, demokrasimiz darbeye uğradı.

1960, 1971, 1980 ve 1997 darbeleriyle, halkın seçtiği yöneticiler devrildi.

Binlerce devlet adamı, siyasetçi ve gazeteci hapse atıldı.

Hatta Başbakan ve Bakanlar idam edildi.

Yüzbinlerce gencimiz, darbecilerin, işkencesinden geçti; yaşları büyütülerek, idam edildi.

Sendikalar ve diğer sivil toplum örgütleri kapatıldı, yöneticileri hapse atıldı; binlerce işçi ve memur işten atıldı.

Kitaplar, gazeteler ve dergiler kapatıldı, nüshaları toplatılıp imha edildi.

Demokrasinin ortadan kaldırıldığı her süreç, biz emekçilerin hak ve hukukunu da geriye götürdü.

Büyük mücadelelerle, elde ettiğimiz haklar, darbe dönemlerinde tırpanlandı.

12 Eylül 1980 darbesinin elimizden aldığı haklarımızı, henüz tam olarak geri alamadık.

İşte bu yüzden, demokratik rejime sahip çıkmak ve darbelerle mücadele etmek, emek örgütlerinin aslî görevlerindendir.

Türkiye’de ilk defa bir sendika, böyle büyük bir organizasyonun altına imza atıyor.

Yine ilk defa bir sendika, elini taşın altına koyarak, bütün maddî ve manevî risklerini üstlenerek, darbeciliğe karşı böylesine bir demokratik duruş sergiliyor.

Böylesi bir ilki gerçekleştiren Öz Orman-İş Sendikası, tarihe not düşerek, bir model oluşturuyor.

Beklentimiz odur ki; diğer sivil toplum örgütlerimiz de benzer organizasyonları hayata geçirsin.

Zira bu mesele, sadece ülkeyi yönetenlerin meselesi değil; tam anlamıyla bir ‘toplumsal mesele’dir.

 

Muhterem Başbakanım…

Saygıdeğer konuklar…

Kıymetli yol arkadaşlarım…

 

Bizim demokratik duruşumuz, elbette bu kadarla sınırlı değildir.

Ülkemizin nasıl yönetileceği konusu da bizim ilgi alanımıza girmektedir.

Türkiye, 16 Nisan’da, Türk Demokrasisi için milat oluşturacak bir referandum yapacak.

Milletimiz, ‘hükümet sisteminin’ nasıl olacağı konusunda bir karar verecek.

 

Elbette bizim de bir görüşümüz, tavrımız vardır.

Millet olarak, adına ‘Parlamenter Sistem’ denilen mevcut yapıdan çok çektik.

Bu sistem, geride kalan 94 yılda sürekli istikrarsızlık ve kriz üretti.

94 yılda 65 Hükümet değişti.

Yani her 17 ayda bir hükümet değişikliği oldu.

Bu durum, kelimenin tam anlamıyla ‘İSTİKRARSIZLIK’ demektir.

Hatta yaşadığımız askerî darbeler bile, bu istikrarsız ortamdan beslendi.

 

Muhterem Başbakanım,

Kıymetli misafirler…

 

Türkiye’nin siyasî istikrara ve hızlı kalkınmaya ihtiyacı vardır.

Bu ihtiyaca; doğrudan millet iradesine dayanan CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ’nin cevap vereceğine inanıyoruz.

Parlamento üyelerini seçtiğimiz gibi, Hükümet Başkanını da doğrudan kendimiz seçmek istiyoruz.

Çünkü bu, demokrasiye daha uygundur.

Dolayısıyla, 16 Nisan’daki Anayasa referandumunda, oyumuz ‘EVET’ olacaktır.

 

 

Muhterem Başbakanım,

Saygıdeğer Misafirler,

Türkiye’nin dört bir yanından gelen…

Orman ve Su İşleri Bakanlığı…

Orman Genel Müdürlüğü…

Ve TİGEM çalışanı emekçiler…

Kıymetli yol arkadaşlarım…

 

Bugün burada, bütün bir milletimizi ilgilendiren, çok önemli bir meseleyi konuşuyoruz.

 

Fakat, bir işçi örgütü lideri olarak, temsil ettiğimiz kitle adına söyleyeceklerimiz, taleplerimiz de var.

 

Giderek kangren haline gelen iki önemli sorunumuz bulunuyor.

 

Bunlardan, ‘TAŞERON’ işçi sorununu çözmek amacıyla, hükümetimizin bir çalışma yürüttüğünü biliyoruz.

Bu çalışmanın bir an önce sonuçlandırılmasını umut ediyoruz.

 

Kangren haline gelmekte olan diğer sorunumuz ise; yılın yarısında çalıştırılıp, kalan yarısında işsiz kalan; yani devletimizin kendi işçisi olup da, yılda 5 ay 29 gün çalıştırılan geçici işçilerimizin ‘KADRO’ sorunudur.

 

 

 

 

Muhterem Başbakanım…

 

Şu anda bu salonda ve salona sığmadığı için bizleri salon dışında dinlemekte olan, 4 binden fazla orman ve TİGEM emekçimiz bulunuyor…

 

Orman emekçilerimiz, kuş uçmaz kervan geçmez dağ başlarında, ülkemizin doğasına ve ormanına hizmet veren…

Orman yangınlarıyla, canı pahasına mücadele eden, yiğit ve cefakâr emekçilerdir.

Bu ateş savaşçıları; dağ başlarında, gözlerden uzak olsa da, gönüllerden uzak kalmak istemiyorlar.

Her yıl 15 Mayıs’tan itibaren, dağlardaki yangın nöbetine çıkan, bu emekçilerimiz, ekim ayı sonlarına kadar, 7/24 yangın nöbeti tutarlar.

Evlerinden, ailelerinden, çocuklarından uzakta, vatanımızın ormanlarını, korumak için çaba gösterirler.

 

Bu işçilerimiz, 15 Temmuz gecesi, milletimizin diğer fertleri gibi, bedenlerini tanklara siper ettiler.

Ağır silahların namlusuna göğüs gerdiler.

Orman işçilerimiz, inanıyor ki, bu ülke yoksa, yaşamalarının da anlamı yoktur.

 

Şimdi bu kardeşlerimiz, Türkiye’nin 81 ilinden, memleket sevgisiyle ve gönüllerindeki bir umutla buraya geldiler.

Muhterem Başbakanım, onlar sizden bir müjde bekliyorlar.

 

 

Değişik kamu kurumlarında, toplam 20 bin dolayında geçici işçimiz çalışmaktadır.

Bunların 8.419’u Orman Genel Müdürlüğü’nde çalışmaktadır.

 

Hükümetimiz, 2007’de 218 bin kamu emekçisine kadro verdiğinde, Orman Teşkilatımızdaki kadrolu işçi sayısı 17.700’e ulaşmıştı.

 

Maalesef, kadro, kuruma değil de kişiye verildiğinden, emekli olan veya ayrılan işçilerin kadrosu da iptal olmaktadır.

Dolayısıyla son 10 yılda Orman Genel Müdürlüğü’nde kadrolu işçi sayısı üçte bir oranında azalarak, 13.671’e gerilemiştir.

 

Buna karşılık, Orman Teşkilatımız, işgücü açığını, kadrosuz-geçici işçilerle kapatmaya çalışmaktadır.

Oysa orman işçiliği; uzmanlık gerektiren ve tehlikeli işler sınıfına giren, vasıflı bir işçiliktir.

Kadrosuz-geçici işçilerimiz, sadece yılın 5 ay 29 gününde çalıştırılıyor; senenin kalan yarısında işsiz ve aşsız kalıyor.

 

Orman Teşkilatımızda, senenin 12 ayı boyunca yapılacak iş olmasına ve işverenimiz de istemesine rağmen, 5620 Sayılı Kanun engeli yüzünden, bu işçilerimiz yalnızca, yılın yarısında çalıştırılabiliyor.

 

 

Bu yüzden, Orman Teşkilatımızın yüzlerce ağır iş makinası, kadrolu işçi yetersizliğinden dolayı, yılın yarısında atıl kalmaktadır.

 

Diğer taraftan, geride bıraktığımız 3.5 ay içerisinde, ülkemizde 500’e yakın orman yangını meydana gelmiştir.

Geçici işçilerimiz bu dönemde çalıştırılmadığı için, bu yangınlara müdahale edecek yangın ekipleri bile kurulamamaktadır.

Yani, ormanlarımızda iş devamlı, ama işçi geçici…

Oysa; geçici iş olur, ama geçici işçi olmaz.

 

Muhterem Başbakanım…

 

İşte, bu salonu dolduran, binlerce emekçimiz ve bizleri şu anda televizyon karşısında, büyük bir merakla izleyen binlerce geçici işçi kardeşimiz…

12 ay boyunca çalışabilmek için…

Evlerine yıl boyunca ekmek götürebilmek için…

Sizden bir müjde, bir umut bekliyor.

Mevsimlik hükümetlere son vereceğiniz gibi, geçici işçilik uygulamasına da son vermenizi bekliyor…

 

Muhterem Başbakanım,

Saygıdeğer misafirler…

 

Uluslararası Demokrasi Kongremizin açılış programına katılarak, bizleri onurlandırdınız.

Katılımınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyor, sizleri hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

MUHATAP KURULUŞLAR



Kişisel Verileri Koruma Kanunu - Aydınlatma Metni